14 Nisan 2012 Cumartesi

Formasyon çıkmazı ve iki yüzlülüğü

Her sabah uyandığınızda eğitim hayatınızla ilgili sorularla başlarsınız güne. Sorularınızın içeriği bilime dayalı değildir. Anti-bilimsel eğitim, sözleşmeli - ücretli öğretmenlik, KPSS, Pedagojik Formasyon diye sıralanır ve eğitim - bilim ilişkisinden çok, eğitim - ticaret ilişkisidir günümüz biliminin kendisi. Kampüslerde genelimizi kapsayan ve her geçen yıl öğrencilerin sırtındaki kamburu büyüten Pedagojik Formasyon aslında bizlere ne gözle bakıldığın açık bir göstergesidir.

1990’lı yılların sonuna gelindiğinde devletin üniversiteler üzerindeki ideolojik aygıtı YÖK Eğitim Fakülteleri’nde köklü değişikliklere gitti. Eğitim Fakülteleri’nde lise düzeyinde eğitim veren bölümler açıldı ve bu değişikler yaşanırken Fen Fakülteleri’nde lisans eğitimi esnasında verilen formasyon eğitimi gerekçesiz bir biçimde iptal edildi.

Formasyon eğitimi 1990 yılından sonra yüksek lisans statüsünde, “orta öğretim alan öğretmenliği sertifika programı” kılıfı altında verilmeye başlandı. Bu, önceleri lisans eğitimi sırasında verilirken daha sonraları iki yarıyıla çıkarıldı. Böylece Fen Fakülteleri geleceksizlik ile karşı karşıya bırakıldı. Artık öğretmen adayı olabilmek için gereken eğitim süresi, lisans eğitimi dahil dâhil beş yıla çıkmış oldu. Daha önemlisi, lisansüstü düzeydeki bu sertifika programına üniversiteler kontenjanla öğrenci aldıklarından, mezunların çoğu öğretmen olmaya hak bile kazanamadı. Fen Fakültesi’nde formasyon iki yüzlülüğünün başlangıcı bu uygulamalarla oldu.

2010 yılında YÖK formasyon eğitiminin eskisi gibi lisans öğrenimi esnasında verilmesini kararlaştırdı. Ve 2010-2011 Eğitim-Öğretim yılında sertifika programlarını kapattı. YÖK formasyon eğitimi alabilmek için yeni uygulamalar getirdi. Mesela en az 2,5 ortalama isteniyordu. Kısacası sıra arkadaşımızla rekabet etmemiz ve onu artık bir rakip gibi görmemiz bekleniyordu.

Ağustos ayında YÖK’ün gerçek planı yani ikiyüzlülüğü ortaya çıktı. Üniversiteler pedagojik sertifika vermeye başlayacaklarını açıkladılar. Ücret olarak 3.500 TL gibi bir öğrencinin vermesi mümkün olmayan faiş fiyatlar talep etmeye başladılar. Pedagojik formasyon eğitim anlayışından çıktı ve bir meta haline geldi.

Aslında bizler Fen Fakültesi’ne öğretmen olmak için değil bilim insanı olmak için geldik. Geleceksizliğin ve ticari eğitimin çukuruna düşen bizler istemeden öğretmen olmaya zorlandık. Bu da yetmezmiş gibi bizim önümüze seçenek olarak koydukları öğretmenliği bir de parayla alınır satılır bir duruma getirdiler. Bu aşamaları aşmayı başarmış arkadaşlarımız KPSS denilen hiç bir niteliği olmayan, kopya skandalları ile burjuva medyasına bile yansıyan bir girdabın içine çekildik. Güvencesiz çalışma koşulları dayatıldı ve bir dosya daha kondu masamıza: Sözleşmeli-Ücretli Öğretmenlik.

2007-2012 tarihleri arası ataması yapılamadığı için intihar edenlerin sayısı 30! 17 Temmuz 2010 tarihinde Bursa’da intihar eden Fikret Ercan adlı öğretmenin ailesine bıraktığı kısa not şöyle:

“Artık yoruldum. Çalışıyorum ama olmuyor. Sizleri sıkıntıya sokacak, onurunuzu zedeleyecek bir şey yapmadım. Yaşamış olsam bile KPSS’de yine başarılı olamayacaktım.” 

Fikret Ercan ve 29 arkadaşının yanına hergün yeni isimler ekleniyor ama çözümsüzlük Fen Fakülteleri’nin üstüne sis gibi çökmüş durumda. Bunca olumsuzluğa karşın bir seçenek daha var!

Atina’da Syntagma Meydanı’ndaki intiharıyla iki gündür ülke çapında sayısız eylemi tetikleyen 77 yaşındaki Dimitris Christoulas’ın kızı, kamuoyuna bir mektupla sesleniyor:

“Hayatına son veren eylem de yaşamı boyunca inandığı ve yaptıklarıyla tamamen tutarlı olan bilinçli bir politik eylem oldu. Ülkemizde, Yunanistan’da bu açık gerçekleri katlediyorlar.
Kimileri için, ‘Chimera’nın (imkansız sayılan düşlerin ) şımarık çocukları’ olan bizler için, yaşadığımız koşullarda intiharın anlamı kaçış değil, bir uyanış çığlığıdır.

Bu nedenle babamın eylemi başka bir muhtevaya bürünüyor. İlk defa babamla çok sevdiğimiz Mikis’in (Theodorakis) 1975’teki konserinde birlikte söylediğimiz şarkıdaki anlamı kazanıyor. O zamandan beri daima bizim bayramlarımızda, bizim ölülerimiz için söylediğimiz şarkılardaki anlamını... Sen uyu baba ve ben kardeşlerime gidiyor ve senin sesini alıyorum (burada Giannis Ritsos’un Theodorakis tarafından bestelenmiş Epitafios şiirine bir gönderme var). Sen, gençler için sadece bunun düşünü kuruyordun, bunu anlatmaya çalışıyordun ve sanırım başardın.


Bizi bıraktığın noktada bir gencin kaleme alıp bıraktığı bir not var: ‘Bugün ölen insanın adı Demokrasi; ancak biz geride kalan 11 milyon canlıyız ve bizim de bir ismimiz var, Direniş!’”

Bu mektup bize çıkış yolunu gösteriyor. 5 sene içinde intihar eden 30 öğretmen ve öğretmen adayları boşuna ölmedi. Bizleri müşteri gören zihniyetin üstüne kararlılıkla yürümemiz için bedenleri sonsuzluğa uğurladılar. Öğretmen kimlikleri ile yaşamlarına son verirken bile bize gerçeği öğretmeyi çalışıyorlardı. Formasyon, KPSS, bunlar öğretmen olmak için yetmiyordu. Sermaye devleti her çıkmazda yeni oyunlara başvuruyor ve sırtımıza yeni sertifikalar, yeni sınavlar ve maddi yükümlülükler yüklüyor.

Çıkış yolu tüm ezilenlerin görkemli direnişinden geçiyor. Yunanistan’da, Fransa’da, İspanya’da, Şili’de öğrencilerin yaptıkları gibi. Geleceğimizi sahiplenmek için yarının dünyasını bügünden ellerimizle kurma çabasıdır Kurultay Çatısı!
(Kurultay Fanzin Sayı 2)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder